Sırtımdaki Kambur ve Hayatın Sorgusu

Sırtımda bir kambur var;
kendi kendime edindiğim,
yorgunluklarımı yüklediğim bir kambur.
O kadar ağır ki, altında kendimi unuttum,
içimdeki o capcanlı çiçekleri soldurdum.
Ne atabiliyorum bu yükü sırtımdan ne de taşımaya gücüm, mecalim kaldı.

İnsan düşünmeden edemiyor:
Bir kere verilen bu hayat şansını bu denli hor kullanmak ne denli doğru?
Kendi ellerimizle sırtımıza yüklediğimiz bu kamburlar, aslında bizim kendi tercihlerimizin,
ertelemelerimizin ve belki de kaçışlarımızın birer sonucu.
Her bir yorgunluk damlası, her solan çiçek yaprağı, kendi içimizdeki değerden ne kadar uzaklaştığımızın bir göstergesi.

İşte tam da burada, bu kamburun altında ezilirken, bir oturup derinlemesine düşünmek gerekiyor.
Bu kamburu neden edindim?
Beni bu kadar ağırlaştıran ne? Hayatımın bu değerli şansını neden kendime karşı kullanıyorum?
Belki de bu sorgulama, o kamburu sırtımızdan atmak için ilk adımdır.
Belki de durup kendimize dönmek, içimizdeki o solan çiçekleri yeniden canlandırmanın tek yoludur.