Gökyüzünden inen her yağmur damlası, belki de yalnızca su değil, içinde saklı birer hüzün tanesi.
Gözyaşlarımızla karışıp toprağa akarken, silinmeyen anılar, affedilmeyen hatalar ve yürekte dinmeyen sızılar bir kez daha beliriyor.
O anlarda kelimeler kifayetsiz kalıyor, dilimizden dökülecek hiçbir söz içimizdeki fırtınayı anlatmaya yetmiyor.
Yağmurun her damlasında, belki de geçmişin yankıları var.
Yaşanmışlıkların, kaybedilenlerin ve belki de asla gerçekleşmeyecek hayallerin sesi…
Her bir damla, kalbimizin derinliklerine işleyen ince bir sızı gibi.
Tıpkı yağmurun yeryüzünü yıkadığı gibi, gözyaşlarımız da ruhumuzu temizlemeye çalışıyor belki.
Ama bazı izler o kadar derin ki, hiçbir sel onları silmeye yetmiyor.
Gökyüzü ağlarken, biz de onunla birlikte ağlıyoruz sanki.
Her bir damla, içimizde biriken hüzünlerin küçük bir yansıması oluyor.
Bu hüzün, bazen sessiz bir çığlık, bazen de derinden gelen bir ah…
Ve biz, yağmurun altında, bu hüzün taneleriyle birleşiyoruz, kendimizi buluyoruz o damlalarda.
Biliriz ki canımız yanar, ama bazen bu yanık, bizi daha çok