
Bir ağaca hayranlık duymak delilik gibi gelebilir size, biliyorum.
Ama inanın, eğer gözünüzdeki perdeyi kaldırıp benim baktığım gibi bakabilirseniz, beni ancak o zaman anlayabilirsiniz.
Çünkü bir ağaç, sadece bir bitki değildir; o, hayatın ta kendisidir, bir öğretmendir.
Onun duruşundaki ihtişamı, heybetli gövdesinden göğe uzanan dallarını ve her bir yaprağını gördüğünüzde, insan hayatının bir ağaca ne kadar benzediğini fark edeceksiniz.
Tıpkı bir ağacın ilk filizlenip kökleriyle toprağa tutunması gibi, insanın çocukluğunu; azıcık serpildiğinde, gençliğin coşkusunu ve enerji dolu günlerini görebilirsiniz.
Yıllar geçtikçe kalınlaşan gövdesi, orta yaşlarımızın olgunluğunu; dalları bükülüp yaprakları seyrekleştiğinde ise yaşlılığımızın dinginliğini anlatır.
Bahar geldiğinde, ağacın yeniden yeşerip yapraklarını açması, insanın içindeki neşeyi, umudu ve yeni başlangıçların coşkusunu simgeler.
Tıpkı hayatımızdaki güzel dönemler gibi, her bir taze yaprak yeni bir heyecanı fısıldar.
Ama sonbahar gelip yapraklar sararıp döküldüğünde, bu da hayatın hazanını, belki de bir dönemin sonunu, kaçınılmaz sınavları ve imtihanları anlatır.
Her dökülen yaprak, geride kalan bir anıyı, yaşanan bir dersi temsil eder.
Sahiden, benim baktığım gibi bakabilen var mı acaba?
Hayatın bu muazzam döngüsünü, bir ağacın her halinden okuyabilen, onunla birlikte nefes alıp, onunla birlikte dönüşebilen…
Belki de hepimiz birer ağacız bu dünyada, sadece farkında değiliz.