Boşluklar ve Zamanın Aşındırıcı Eli

“Boşluklar yeteri kadar büyürse görünmez olurlar.”
Bu cümleyi kurmak, içinde taşıdığımız boşlukların sadece dolmadığını, aksine öyle derinleştiğini, öyle genleştiğini anlatıyor ki,
bir noktadan sonra varlıkları bile algılanamaz hale geliyor.
Sanki acı,
kendiliğinden bir perde çekiyor üzerine;
artık hissetmesek de orada olduklarını biliyoruz.

Ve zaman…

“Zaman geçer, her gün, her an bir yenisi eklenir üstüne, gitmek yerine üstüne bir delik daha açılır.”

Zamanın, yaramızı sarmak yerine,

mevcut boşlukları daha da derinleştiren,
yenilerini ekleyen bir güç olarak betimlenmesi ne kadar da çarpıcı.
Sanki hayat akıp giderken, her geçen anla birlikte üzerimizdeki yük hafiflemiyor,

aksine içimizdeki delikler daha da büyüyor, daha da açılıyor.
Bu, bir tür çaresizlik hissini, olayların üzerimizde birikmesini ve giderek daha da ağırlaşmasını anlatıyor.

Bu his, kabullenmenin ya da vazgeçişin bir aşaması olabilir.

Boşlukların görünmez hale gelmesi, belki de acının o kadar tanıdık, o kadar içselleşmiş olmasıdır ki,

artık varlığına şaşırmıyoruz.

Zamanın getirdikleri ise, iyileşmekten ziyade,

o derin deliklerin etrafında yeni izler bırakmasıdır.

boşluklarla yaşamaya devam edecez hemde hepimiz cünkü üstüne gidecek kadar güçlü değiliz.