
Anlatmaya çalıştıklarını anlamayan insanlar için çabaladıkça insan yoruluyor,
biliyorum. Her geçen gün, kederlenmek için sebepler çoğalıyor,
içimizde açmaya çabaladığımız çiçekler biraz daha soluyor.
Bu durum, içimizdeki o çocuksu kıpırtıya, o saf neşeye ihanet etmek gibi.
Çünkü her geçen gün o kıpırtıyı biraz daha yitiriyoruz.
Sonra ne oluyor biliyor musunuz?
Kendi kul hakkımıza giriyoruz.
Kendimize ait olan neşeyi, enerjiyi, yaşam sevincini tüketiyoruz.
Yoruluyoruz… Her şey anlamını yitiriyor. Ve bu noktada, hayatı sorgulamaya başlıyorsunuz. Artık hayatınızda bir mana bulamıyorsunuz.
İşte tam da o an, gözlerinizdeki perde aydınlanıyor.
Bir umursamazlık hali sarıyor benliğinizi.
Sadece nefes almak için yaşadığınızı fark ediyorsunuz,
gerisinde kalan hiçbir şeyin artık önemi kalmıyor.
Sanki bir boşluğun içinde savruluyor, sadece var olmanın yükünü taşıyorsunuz.
Bu, içten içe bir yok oluş gibi,
hayatın tüm renklerinin solup griye döndüğü bir an…